Tanıtımsss (29)

Hayır Diyemiyorum

Merhaba sevgili okurum,

Bu yazımı yazarken başlık için düşünüp durdum. Aslında ne yazacağım aklımdaydı ancak başlık ne olursa daha etkili olurdu, diye düşündüm. Birçok başlık konabilirdi; “Hayır demenin yolları”, “Nasıl hayır denir?”, “Hayır demek zor mudur?” gibi…

Bana gelen danışanlarımın seansta “Bir türlü hayır diyemiyorum?” dedikleri aklıma geldi. Çoğu danışanımla yaptığımız seanslarda konu dönüp dolaşıp “Hayır diyememeye” geliyordu. Neden mi?

Çocukluktan itibaren yetiştirilme şekli çok önemli, hayatımız boyunca yaşadığımız güzellikler ve/veya sıkıntılar en çok çocukluk döneminde yaşadıklarımızdan kaynaklanıyor. Neler gördüğümüz, neler öğrendiğimiz ya da neler öğrenmediğimiz her şeyi değiştiriyor.

Bir çocuk doğduğunda rahat yetiştirilirse başka bir türlü, baskıyla yetiştirilirse başka türlü bir birey olur. Çocukla sürekli konuşulursa daha özgüvenli, çocukla konuşulmazsa içine kapanık olur. Onun için çocuk yetiştirmek gerçekten çok önemlidir. Gelelim neden “HAYIR” diyemiyoruz? Sanırım bu yazıyı okuyan birçok kişinin çocukluğu gözünün önünden film şeridi gibi geçmiştir. Kelimeleri öğrenmek bebeklikten başlıyor. Aslında yürümeye başladığımız andan itibaren de bebek kendine zarar vermesin, bir şeyleri kırıp atmasın diye öğrenilen ilk kelimedir HAYIR; “Hayır onu alma, elleme, atma” gibi…

Peki, bu kadar çok hayır kelimesi duyuluyorken neden diyemiyoruz? Bunun birçok nedeni var. En önemlisi sevgi ve değer görme ihtiyacıdır. Geçmişte ebeveynlerin istedikleri yapıldığında aferin alınıyor sevgi gösteriliyorsa, istemedikleri yapıldığında da azar işitiliyor ve kızılıyorsa bu çocukta “Sevgi görmek için istediklerini yapmalıyım yani itiraz etmeyip evet demeliyim.” şeklinde kodlanıyor ve hayatının tüm zamanlarında da sırf sevgi ve değer görmek için “hayır” diyemiyor. Hatta kendisi birinden bir şey istemek için bile talepte bulunamıyor.

Diğer bir neden ise terkedilme yalnız kalma korkusudur. Çevremizdekilerinin isteklerini kendi isteklerimizden daha üstün görürüz ya da istemesek bile öyle olmasını sağlarız. Belki de başka türlüsünün bilinmediğindendir. Yani bize sürekli hayır diyen büyüklerimiz “hayır” nasıl ve ne zaman kullanılır, öğretmediği içindir. Şu an aklıma gelen gözlemlediğim bir şeyi sizinle paylaşmak istiyorum. Çocukken anne ya da baba bir şey söylediğinde onlara hayır demek zor gelirdi. Çünkü kendi büyüklerinden bunu öğrenmedikleri için kabul etmeleri zor olurdu ve saygısızlık olarak görülürdü. Oysa ki; bir çocuğun annesinden ve babasından öğrendiği “HAYIR” kelimesini önce onlara diyebilme özgürlüğünün olması gerekmez mi?

Örneğin;

“Hayır istemiyorum.”

“Hayır yapamam.”

“Hayır bana uygun değil.”

“Hayır teşekkür ederim.” vb.

“Evet” kelimesi gibi “Hayır” kelimesini de kullanıyor olmak önemlidir. Doğa bir denge üzerine kuruludur. Hayatı bir terazi olarak düşünün; bir tarafa evetleri diğer tarafa hayırları koyun, hep “evet” ya da hep “hayır” deniyorsa terazi dengede olmayacaktır ki bu durum ilerleyen zamanlarda bireylerde depresyon, panik atak ve daha birçok hastalıklara sebep olabiliyor. O halde yapılması gereken şey, bu iki kelimeyi de doğru zamanda doğru yerde kullanmayı bilmektir. Peki nasıl olacak?

İlk önce işe kendinizi tanımakla başlayın, neden mi? İnsan kendini iyi tanırsa neler ister, neler istemez iyi bilir dolayısıyla bir şeye onay vermesi (evet) veya reddetmesi (hayır) daha kolay olur.

Sonra karşınızdaki kişiyi tanımaya çalışın bu da evet ya da hayır dediğinizde sizin için ve karşı taraf için ne kadar önemli, bunu görmenizi sağlar. Başka önemli bir nokta da üsluptur, yani neyi, nasıl söylediğinizdir. Üsluba özen gösterdiğinizde ne kişi ne de karşısındaki üzülmez ya da kırılmaz.

Bunun için örnek vermek gerekirse, bir yere gidilecek diyelim ve siz de gitmek istemiyorsunuz, karşınızdaki kişiye aslında çok gitmek istediğinizi ancak bazı sebeplerden orada olamayacağınızı söyleyebilirsiniz. Hem sizin istediğiniz olur hem de karşınızdaki hoşnut olur.

Diyelim ki bir şey yapmanız isteniyor ve siz istemiyorsunuz, karşınızdaki kişiye o an müsait olmadığınızı söyleyebilirsiniz. Bu örneklerde de anlaşılacağı gibi hayır kelimesi her ne kadar sert gibi gelse de bu üslupla nazikleştirilebilir. Evet ya da hayır kelimesini kullanmakta zorlanan kişiler için bu kelimeleri kullanmaya başlamak ilk zamanlar kolay gelmeyebilir ancak kullandıkça ve kullanmanın yolunu öğrendikçe kendinize ve çevrenizdekilere ne kadar iyi geldiğini görecek dengede olmanın güzelliğini hissedeceksiniz.

Bir şeyi söylerken ne dendiği değil, nasıl söylenildiği daha önemlidir.

Hatırlayın; bir çocuk önce kendi ailesine hayır demeyi bilirse başka birilerine de çok rahat “Hayır” diyebilme özgürlüğü olur.

Tanıtımsss (37)

Hayaliniz Var Mı?

Hayal ne demektir? Hayal nasıl kurulur bilir misiniz? Hayalleriniz var mı? Size hayallerinizi hiç soran oldu mu?

Hayal (düş), imgelemek bütün bunların hepsi hayatımızda olmasını istediğimiz her şeyi kendimize çekmek ve tabii çabalamamıza yardımcı olmak için kullandığımız kelimelerdir. Yani sihirli sözcükler (kelimeler)…

Hayal kurmak çocukluğumdan beri benim için çok kıymetlidir. Neden mi? Herkesin hayatının çok güzel olmadığını düşünürsek benim de çocukluğumda güzel olmayan zamanlar vardı. O zamanlarda hep hayal kurmayı öğrendim. Nasıl mı? O anki sıkıntıyı “Güzel olsaydı, nasıl olurdu?” diye düşünerek güzel zamanları, güzel şeyleri aklıma getiriyor ve inanıyordum. Sonra bu alışkanlık haline geldi. İstediğim şeyleri önce hayal etmeye başladım, inandım sonra olduklarını gördüm.

Hayal kurmak çok güzel, gerçekleşmesi ondan daha da güzel, sizi hayatta ve dinç tutuyor. Yaşımız ilerledikçe hayaller değişir, değişebilir. En güzeli de hayallerde sınır yok, istediğiniz aklınıza gelen her şeyin hayalini kurabiliyorsunuz. Tabii bu hepsi gerçek olacak demek değil, hayal kurmakla beraber inandığınız, çaba gösterdiğiniz şeyler gerçek olur. Hayal kurmak, sizi hedefinize ulaştırmakta yardımcı olur.

Mutlaka hayal kurmanızı ve özellikle de çocuklarınıza hayal kurmalarını, kurdukları hayali nasıl gerçekleştireceklerini öğretmenizi öneririm.

Sizin hayaliniz nedir? Bana mail atarak paylaşabilirsiniz.

Hayallerinizin gerçek olması dileğiyle,

BİR DOST

Tanıtımsss (27)

Haklısın

Merhaba sevgili okurum,

Blog yazılarıma devam ederken bu yazının konusunun daha çok ilginizi çekeceğini düşündüm. O zaman samimiyetle başlayalım.

“Haklısın” kelimesini kullanır mısınız? Nasıl ve niçin kullanıldığını biliyor musunuz? Ya da size “haklısın” derler mi?

Acaba haklı olmak, haklı çıkmak, birine hak vermek neden bu kadar önemlidir? Söylediğinizde veya size söylenildiğinde ne hissedersiniz?

Belki görünüşte “haklısın” tek bir kelime gibi gelebilir ancak bir sürü şey ifade edebilir. Herkes için kelimelerin anlamı farklı olabilir. Bunu çok kişiye sordum ve aldığım cevaplar hep aynıydı. Sohbet ettiğim kişilerdeki genel durum ailesinden ve/veya çevresinden herhangi bir konuda bir kere bile haklı olduklarının söylenmemesiydi. Özelliklede eşler ve ebeveynlerle çocuklar arasında…

Böyle bir durumda ilk önce çoğu konunun kaynağı olduğu gibi çocukluk döneminde neler yaşandığına bir göz gezdirmek gerekir. Neden mi? Çocukken nasıl davranıldığı çok önemlidir. Bir şey konuşulduğunda ya da anlatıldığında dinlenmek, inanılmak ve ebeveynlerin çocuklar arasındaki adil olma istekleri çocuğa iyi hissettirir. Paylaşılan bilginin karşılığında çocuğu rahatsız hissettirecek sözcükler, kıyaslamalar, inanmama, kaile almamak gibi şeyler çocuğun kendini daha çok göstermesini sağlayacak durumlara sevk eder. Haklı olmayı istemek gibi…

Sonraki dönemlerde de bireyler özel hayatlarında ve iş hayatında söylenilenlerden, yapılanlardan, gördüklerinden ve yaşadıklarından dolayı haklı olduklarını düşündükleri için bunun başkaları tarafından da bilinmesini isterler. Bunun için haklı olmak, haklı çıkmak önemli olur.

Peki, gelelim “haklısın” nerelerde, nasıl kullanılır?

Herkesin bildiği 2 şekilde kullanıldığıdır. Oysaki 3 şekilde kullanıldığını biliyor muydunuz?

–  1. şekli, çoğu kişinin kullandığı manada yani baştan savmak için (Ya he he haklısın.)

–  2. şekli, gene çoğunun kullandığı gibi yani eğer onayına uygunsa, aklına yatıyorsa, aynı fikirde ise söylenir.

(Haklısın, ben de öyle düşünüyorum…vb.)

Gelelim pek kimsenin kullanmadığı ancak kullanılırsa birçok şeyi etkileyecek ve değiştirecek 3. şekilde kullanmayı nasıl yaptığımıza, aslında çok basit ancak sanırım bu şekilde kullanılması zor geliyor ki pek kimse kullanmıyor.

Herkes haklı olmak, haklı çıkmak istemiyor mu? Evet istiyor. İşte tam da bu sebepten belki de yeni duyacağınız “haklısın” kelimesini bu halini hayatınızda daha çok kullanmalısınız. 1. ve 2. şekillerin çok dışında bir kullanıma hazırsanız paylaşıyorum.

Saygı duymak için kullanırız.

Biliyor musunuz, aslında herkes kendine göre kendi bakış açısından haklıdır. Önemli olan bunu kabul etmektir. Şu an bile belki yazıyı okurken “herkes nasıl haklı olur?” diye düşünüyorsunuzdur. Şöyle ki, herkes farklı ailelerle farklı şeyler görmüş, yaşamışlardır bu da karşımızdakilerle aynı şeyleri düşünmüyor olmamızı açıklar. Evet haklısınız, bu çok zormuş gibi duruyor ancak öğrenince öyle olmadığını göreceksiniz. Sanırım bunu bir örnekle daha iyi açıklayabilirim.

Diyelim, ayrı takımlar tutan iki kişi sohbet ediyor ve biri A takımını diğeri B takımını tutuyor. Bu sohbette her birey kendi takımını övecektir. Çünkü onlara göre öyledir. Bu sohbet daha verimli ve saygı çerçevesinde geçmesi için kişiler birbirine “A takımının güzel oynadığını düşünüyorsun haklısın ancak ben de B takımının güzel oynadığını düşünüyorum.” dediğinde diyalogda geçen “haklısın” kelimesi ne alaycı ne de onayınıza yatan haliyle kullanılmamış olur. Sadece karşı tarafın düşüncesine saygı duyduğunuzu ve kendi düşüncenize de saygı duyulması gerektiği anlaşılır. Bu konuşma şeklini eşlerin birbirine ve ebeveynlerin de çocuklarına ısrarla kullanmalarını önemsiyorum. Göreceksiniz şikayetçi olduğunuz birçok konu çözülecektir.

Eminim, herkesin istediği en önemli şey saygı görmek, kaile alınmak, değer görmek ve anlaşılmaktır. Bir tek kelimeyle bütün bunları yapabilirsiniz.

Şimdi, şunu düşünmenizi istiyorum. Sizinle karşılıklı konuşuyor olsak ve ben size konuştuğumuz konu hakkında “Siz böyle düşünmekte haklısınız, ancak ben de böyle düşünüyorum.” dersem ne hissederdiniz?

Özel ve iş hayatınızda herkese “haklısın” kelimesini 3.şekli ile olabildiğince çok kullanıp fark yaratabilirsiniz ve siz de bunu başkalarına öğretebilirsiniz.

Saygıyı, sevgiyi, ilgiyi, önemsenmeyi, anlaşılmayı, değer görmeyi ve güzel olan her şeyi herkes hak eder.

Hatırlayın, herkes kendince haklıdır.

Tanıtımsss (28)

Deneyim Nedir? Acısıyla-Tatlısıyla

Kıymetli Okurlarım,

Deneyim nedir? Deneyim, bir insanın belli bir zaman içinde ya da yaşamı boyunca edindiği bilgilerin, gördüğü, geçirdiği durum ve olaylardan elde ettiği görgü ve pratiğin tümüne denir.

Doğduğumuz andan itibaren her şeyi her gün öğrenme yoluyla deneyimleriz. Bu deneyimlerin kimisi kendi yaşayarak edindiğimiz kimisi de gözlemleyerek edindiğimizdir. Peki, bu edindiğimiz deneyimlerin bize ne faydası var? Hayatın kendisi öğrenmekten ibaret; sürekli bir şeyler öğreniyor, öğrenmeye de devam ediyoruz.

Deneyimler bize hayatta ne yapıp ne yapmamamız gerektiğini gösterir. Bu bazen acı bazen de güzel deneyimler olabilir. Hatırlarsınız; yürümeye başladığımızda sıcak bir şeyin yanından geçerken “cız” derler ve biz ne denmek istendiğini anlamayız ta ki elimizi vurup yakana kadar. Sonra o sıcakla “cız” bizde kodlanır ve artık bize “cız” dediklerinde biliriz ki, elimiz sıcak bir şeye yaklaşırsa ya da değerse yanarız dolayısıyla uzak dururuz. Böyle deneyimler yaşanarak öğrenilenlerdir.

Bazı deneyimler de gözlemleyerek edinir. Mesela; yetiştirilen ailede anne-baba ilişkisi nasılsa (kötü veya iyi) bunun doğrusunun öyle olduğu gözlemlenir. Daha sonra ki yaşantıda da öyle uygulanmaya çalışılır. Başka bir örnekte para biriktirilerek veya borçla alınan ev, araba gibi şeyler varsa aile de kendi başımıza bir şeyler almak istediğimizde para biriktirilerek ya da borçla alındığını gözlemleyerek öğreniyoruz. Örnekler daha fazla çeşitlendirilebilir. Yaşanılan her olayın mutlaka bir faydası vardır. Güzel edinilmiş deneyimler mutlu anılar ve güzel duygular bırakırken, yaşanılan kötü olaylar ise bu sefer hep bir pişmanlık, kızgınlık ve öfke oluşturur; ayrıca yaşanılanlardan karşımızdakilerini suçlar, aslında bu yaşanılanları neden yaşadığımızı sorgulamayız. Hayat devam ettiği sürece yaşanılanlar kendini farklı şekillerde ve kişilerle tekrar edip durur ve bu durumlarla sınanmaya devam edilir.

Hiç düşündünüz mü neden?

Sebebi; o olaydan, o durumdan edinilmesi gereken dersi ve/veya kazanım edinilmediği ve görülmediği içindir. Tekrar tekrar aynı şeyleri yaşar bir kısır döngü içinde döner durulur. Yani pişmanlık, öfke, kızgınlık duyuluyor elbette ancak kişi kendini yıprattığınızla kalıyor. Hepimiz deneyimlerimizin bütünüyüz. Aslında bu yaşanılanların hepsi çok kıymetli ve paha biçilemez, bizi biz yapan şeylerdir. Bu yazıyı okurken hemen kendi kendinize “ Öyle şey olur mu, kazanımı nasıl anlayacağım?” dediğinizi duyar gibiyim. O zaman cevabı hemen vereyim.

Yaşanılan olay her neyse onunla ilgili herhangi biri kınandığında,

Önyargılı davranıldığında,

Yaşanılacak güzel zamanların kıymeti anlaşılmadığında,

Kötü bir şey görüp saçma bulunduğunda akabinde “Nasıl böyle yapmış, nasıl anlamamış, nasıl fark etmemiş?” gibi “Nasıl?” ile başlayan sorular farkında olarak ya da olmayarak sorulduğunda, mutlaka bu soruların karşılığı nasıl olduğunu anlamak için yaşanılır.

Peki, bütün bu tekrar tekrar yaşanılan kötü deneyimlerden kurtulmak mümkün mü?

EVET mümkün.

Edinilmesi gereken dersleri yukarıdaki soruları cevaplayarak bulunuz.

Sonra yaşadığınız o acı deneyim olduktan sonra mutlaka size faydası olan bir şey olmuştur, bunu düşününüz.

Mesela, kişi hayatta kimseden yardım alınmadan kötü zamanlar geçirdi ise bunun faydası kendi başının çaresine bakılabilmenin, güçlü olmanın ne demek olduğunun öğrenilmiş olması bir de birine yardım etmenin ne kadar önemli olduğunun farkında olmaktır. Bu örnekteki gibi yaşanılan kötü şey düşünüldüğün de sonucunda gelişen faydanın mutlaka farkına varılır.

MUTLAKA NE HİSSETTİĞİNİZİ BULUN.

Yaşadığınız deneyimden sonra hissettiğiniz duyguların, düşüncelerin ne olduğunu bulun. Üzüntü, sevinç, heyecan, suçluluk, öfke, kızgınlık, hayal kırıklığı, kırgınlık, korku, kıskançlık, pişmanlık, değersizlik, aldatılmışlık gibi…duygunuzun adını koyarken diğer kişileri ve ortamları suçlamadan sadece kendinizi düşünerek yapın.

Duygunun adını koyduktan sonra bu duygu size hayata karşı pozitif ne sağladı, bu deneyim sizin hayat amacınıza nasıl hizmet ediyor, bunu düşünün.

Örneğin; televizyonda bir dolandırılma haberi izlenildiğinde “Nasıl anlamamış?” gibi benzer sorular akıldan geçerse, kişinin zaafının olduğu konuda dolandırılması kaçınılmaz hale gelir.

Bu örnekte anlatmak istediğimiz kazanım şudur; ekran başında haberi izlerken istemeden düşünülen o sorular ve yargılardan karşıdaki kişinin ne hissettiği anlaşılır, sonrasında herhangi bir olay için birilerinin yargılanmaması gerektiği bizim için bir kazanımdır yani faydadır.

Hayatta acı şeyler olduğu gibi güzel şeyler de oluyor. Geçmişe ve kötü şeylere takılarak insan kendine kötülüğün en büyüğünü yapıyor güzel ve mutlu anları da öteliyor.

Güzel olan her şeyi hak ediyorsun. SEN İSTE…

Tanıtımsss (36)

Değişim

Yazıma OSHO’dan bir sözle başlamak istiyorum. SEN DÜNYASIN; O YÜZDEN SEN DEĞİŞİRSEN, DÜNYA DEĞİŞİR.

Daha bunun gibi değişime dair bir sürü söz yazabiliriz. Yazmasına yazar, söylemesine söyleriz de uygulayabilir miyiz? Değişimden neden bu kadar korkarız? Değişimin acaba ne olduğunu biliyor muyuz? Değişirsek en fazla ne olur?

Değişimi bizzat yaşamış biri olarak söyleyebilirim ki, konfor alanının dışına çıkmak istemeyişimizden, çıkarsak yıllardır alıştığımızın dışında bilmediğimiz bir şey yaparsak nasıl hissedeceğimizi bilmediğimizden, pişman olmaktan ve/veya değişimden önceki kişi olamamaktan korkarız, yani değişimle beraber artık başka biri olduğumuzu düşünürüz. İşin aslı öyle değil;

 “Değişim, ancak içeriden açılabilen bir kapıdır.” der Terry Neil.

Siz istemezseniz değişimin olması mümkün değildir.

Hepimiz farklı şekillerde büyüyor ve yetişiyoruz. Özellikle de 7 yaşına kadar her şeyi kaydediyoruz. Dolayısıyla daha sonra 70’imize geldiğimizde de 7’sinde neysek o oluveriyoruz. Peki, 7 yaşına kadar her şeyi kaydeden biz gerçekten biz miyiz yoksa bizi yetiştirenler tarafından olmamız istenen biz mi? İşte bütün bunların cevaplarını hayatımız boyunca bulmaya yani kendimiz (ben) olmaya çalışıyoruz.

Bunu, kimi erken kimi de geç fark ediyor. Hatta çoğu insan da fark etmeden hayatını kaybediyor. Fark ettiğiniz an ki buna farkındalık diyoruz, değişime açık hale geliyorsunuz. Aslında bu bir süreç, çoğumuz kendimizi tanımıyoruz. Örneğin hangi yemeği ve/veya hangi rengi severiz bilmiyoruz. Nelerden hoşlanır, yeteneklerimiz nedir bilmeyiz. Neden mi? Annemiz çocukken ne yemek yaparsa onu yiyorduk. Hangi renk kıyafet giydirirse onu giyiyor, sonrasında bunlar sevdiğimiz şeylermiş gibi devam ediyorduk.

Okulları çocuk olduğumuz için seçemediğimizden ebeveynlerin seçtiği okullara gittik. Üniversiteye bile kimi iyiliğimizi istediğinden, kimi kendim okusaydım dediğinden kendi istekleri doğrultusunda karar vermeye çalışıyorlardı; hatta çoğu yerde evlenilecek eşi bile onlar seçerdi. Başka bir örnek vereyim. Çocukken size sürekli sessiz ve sakin olduğunuz için ne kadar “efendi, hanım” dedilerse kendinizi hep öyle olmak zorunda hissetmiş olabilirsiniz.

Herhangi bir konuda sesinizi çıkarmak istediğinizde hep bu kodlama gelir, efendiliğiniz ve hanımlığınız bozulmasın diye susarsınız. Şimdi size “Gerçekten biz miyiz?” diye sormak istiyorum.

Bütün bunlardan dolayı bir zaman geliyor, her şey birike birike belki patlamalar belki de değişim oluyor. Değişim öyle düşünüldüğü gibi ne zor ne de hemen olan bir şey değil, zaman gerekiyor. Şu anki halimize gelmek çok zaman aldı, ancak değişim ve dönüşüm daha kolay ve az zaman gerektiriyor. Bazen bocalıyorsunuz, bazen “Acaba mı?” diyorsunuz, bazen “Nasıl olacak ki?” diyorsunuz, bazen pes etmeyi düşünüyorsunuz, bazen yanınızdakiler “Sana ne oldu?” diyor; anlam veremiyorsunuz. Bütün bunların hepsi olağan şeylerdir.

Özellikle de siz kendiniz olmaya başladığınızda yanınızdakiler size “Sana ne oldu?” der, çünkü artık onların istediği gibi biri değilsinizdir. Hatırlayın; daha önceden yemediğiniz, sevmediğiniz bir yemeği gün gelir yersiniz, giyim zevkiniz değişir, hiç yapmam dediğiniz şeyi yapıverirsiniz. Bir zaman gelir ve “şimdiki aklım olsaydı.” deriz çünkü olaylara karşı bakış açımız, deneyimimiz, tecrübemiz bize bunu dedirtir.

Bu da bir değişimdir ve artık eskisi gibi değilizdir. Bunlar değişimdir ve güzeldir. Genelde karşımızdakini değiştirmeye çalışırız, istediğimiz gibi biri olmasını isteriz. Oysaki,

“ Bir şeyler değiştirmek isteyen insan, önce kendinden başlamalıdır.” Socrates

Değişim, dönüşüm ve gelişim bunların hepsi ben olmaya, kendimizi bulmaya yöneliktir. Size bir öneri; değişime ilk olarak, sürekli hangi elinizi kullanıyorsanız arada diğer elinizi kullanarak başlayın. Bir yere giderken sürekli hangi yolu kullanıyorsanız farklı yollar deneyin. En önemlisi de kendinize başka bir gözle karşıdan bakın, “Nasıl biriyim, nasıl biri olsam iyi olurdu?” diye sorun.

Konfor alanımızın dışına çıkmak iyidir. Değişimi yaşadığınızda iyi ki diyeceksiniz. “Sen değiştiğinde, talihin de değişir.” (Portekiz Atasözü)

Sonuç olarak şunu hatırlamak önemli; olmamız gereken şeyi, olduğumuz gibi kalarak olamayız.  Max de Pree

Mucize sizsiniz.